Soykırım- Genocide (Av. Mehmet Ali ALAN) : 1948 Yılında imzalanan, bizim de 1950’de
İmza koyduğumuz Uluslar arası Soykırım Anlaşmasına göre soykırım; ulusal, ırki, dini ve etnik bir gurubu, kısmen ya da tamamen yok etmeye yönelik fiillerdir.
Buna göre soykırım fiilleri şunlardır:
1-Kasten öldürme,
2-Bedensel veya ruhsal zarar verme,
3-Ölüm şartlarında (aç-susuz gibi) yaşamaya mahkum etme,
4-Üremelerini engelleme (kısırlaştırma).
Batı, Etiyopya ile Eritre arasındaki sınır ihtilaflarında çözüm için Osmanlı arşivlerine bakıyor ama sıra Ermeni meselesinin halledilmesine geldiğinde (‘buyurun arşivlere bakalım’ dediğimiz halde) kimse itibar etmiyor. Demek ki Batı, Ermeni meselesinin adil olarak halledilmesine sağır ve kör yaklaşıyor.
Özellikle 1820’den sonra Ermenilere ‘tebaa-yi sadıka’ (Sadık teba) dendiği halde bugün elimizde bulunan 35.000.000 Osmanlı arşiv belgesinin 1.000.000 tanesi sırf Ermenilere aittir. Çünkü Osmanlı’nın en çok uğraştığı da yine Ermenilerdir.
Taşnak (Taşnaksutyun), Hınçak ve Ramgavar örgütleri ve bu örgütlerin kışkırttığı on binlerce Ermeni, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde (93 Harbi) ve daha sonraki Rusların Anadolu’yu işgalinde sırasında Rus ordusunda, ayrıca İngiliz ve Fransız ordularında da (Alman istihbarat kaynaklarına göre yalnız Fransız ordusunda 12.446 Ermeni vardır.) görev yapmış, Osmanlı’ya karşı savaş açmıştır. Burada, Ermenilerin, ‘bize soykırım yaptılar’ iddiası, daha şimdiden çürümüştür.
Ermeniler, yukarıdaki 1878 tarihinden 1915 tarihine kadarki 37 yılda çeşitli yerleşim yerlerinde (Van, Mahmudiye, Çatak, Erzurum,Bitlis, Sivas,Yozgat, Maraş, Zeytun....) toplam 40’tan fazla isyan çıkarmş ve 130.000 Türk’ü ve müslümanı katletmişlerdir. 1915 yılında Ermenilerin Türklere karşı isyan ve katliamları, Rus, Fransız ve İngiliz işgal güçlerinin de işgal hareketlerine paralel olarak artmış ve dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır.
Bunun üzerine işgal güçleri, 27 Mayıs 1915’te Sevk ve İskan Kanunu çıkaran Osmanlı’yı kınamakta ve siyasi baskı kurmakta da hiç zaman kaybetmemişlerdir. Ancak ne ilginçtir ki soykırım iddialarına karşı Osmanlı’nın, İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda gibi ülkelere, ‘gelin bir komisyon kuralım ve arşivleri inceleyelim, soykırımı araştıralım’ dediğinde İngiltere, bu ülkelere baskı yaparak Osmanlı’nın davetine icabet etmelerini engellemişlerdir.
Niçin? Çünkü komisyon kurulur da Anadolu’da bir inceleme başlatılırsa İngiltere’nin tezgahları ortaya dökülecektir. Bu da İngilizlerin bölgedeki menfaatlerine darbe vuracaktır.
O halde Batı’nın şu anki tavrı ile 1915’ teki tavrı arasında fark yoktur!
Mesele sadece çıkar meselesidir. Yoksa, ne İngiliz ne Amerikalı ne de Fransız ve Alman, hiçbiri Ermeni’nin karakaşına, karagözüne heves değildir. Bir başka ifade ile sorun, ne tarihi bir suç ne de etnik bir soykırımdır. Sorun kesinlikle siyasi menfaat sağlama sorunudur. Yoksa her yıl Amerikan Parlamentosu, ‘Sözde Ermeni iddiası yasa tasarısı’ komedisini oynar mıydı? Her yıl aynı teraneyi dinliyoruz..
Ermeni meselesini Batı, Türkiye’ye karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanmaktadır. Burada şunu da hemen vurgulayalım ki bu mesele, Ermenilerin iddia ettiği gibi 1915’te başlamamıştır. Ermeniler, ‘1915’te başladı’ diyerek hem daha önce kendi yaptıklarını örtbas etmeye hem de Batı’ya ‘bakın şu Türklere ki durup dururken Ermenilere ne işkenceler etmişler dedirtmeye çalışmaktadır.
Bizim şanssız tarafımız şudur ki; Ermenilerin bu iftirası ile sömürgeci güçlerin Anadolu topraklarındaki emelleri ve Türklere karşı duydukları kin duyguları ne yazık ki örtüşmektedir.
Ermeni sorunu, 1878’de Ermenilerin Osmanlı’yı arkadan vurmaları ve özellikle Türkler başta olmak üzere Müslümanlara yaptıkları zülüm ve katliamlarla başlamıştır. Ermeniler o kadar dayanılmaz katliam ve işkenceler yapıyorlardı ki buna, Anadolu’yu işgale gelen Rus ordu mensupları da tahammül edemez olmuşlardı. Bir Rus generalinin ‘bu böyle devam ederse korkarım Türklere silah dağıtacağım’ sözleri, bunun en vurgulu ifadesidir.
Bizim bir başka sıkıntımız da şudur:
‘Bu konuyu Uluslararası Adalet Divanı’na veya Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ne götürelim’ diyenler var; bu yanlıştır. Çünkü artık uluslar arası hukuk, tamamen siyasallaşmıştır; yalnızca güçlünün yanında ve menfaatin peşindedir. Uluslar arası hukuk o kadar siyasallaşmıştır ki savaş suçu işlediği dünyaca kabul edilmiş olan eski Sırp lider Slobodan Miloseviç hakkında Uluslar arası Adalet Divanı, ‘sanığın, dava ile bir bağının görülemediğine’ karar verebilmiştir.
Ancak lehimize olan bir durum var şöyle ki: Dünya, 1948’de ‘soykırım sözleşmesi’ imzalamıştır. Asla doğru değil ama biz suçlu dahi olsak ‘ceza, kanunun yürürlük tarihinden geriye doğru işlemez’ ilkesine göre iddia edilen suçumuz(!) sabit görülemez. Lakin yukarıdaki kararı veren mahkemenin neresine güvenebiliriz?
Asıl katliamları Ermeniler, Türk ve Müslümanlara karşı yapmışlardır.
Bunun örnekleri;
1-1918 yılında Azerbaycan’da 30-31 Mart tarihlerinde yani yalnız iki günde 17.000 Türk’ü
katletmişlerdir.
2-1991’de Hocalı’da 613(?) kişiyi katletmişlerdir.
3- Van ve Erzurum başta olmak üzere onlarca vilayetimizde toplu katliamlar yapmışlardır.
Bana göre Ermeniler;
1- Kendi yaptıkları katliamları saklamak, ’yavuz hırsız’ misali tam tersini yaparak bizi suçlu göstermek,
2- Batı’nın çıkarlarına da uyduğu için onların desteğiyle belki biraz savaş tazminatı veya toprak koparabilmek,
3-Türkiye’ye karşı düşmanlık duygularını beslemek ve Türkleri dünya siyasetinde zor duru- ma düşürmek gibi amaçlar peşindedirler.
Bu nedenlerle boş konuşmaktadırlar. Ama boş tenekenin sesi gibi çığırtkanlıkları çok ses getirmektedir. Bunun nedeni, Ermenileri 1877 den beri Türklere karşı maşa olarak kullanan ülkeler ve Ermeni Diasporasının oluşturduğu lobilerin gerçeği bildikleri halde arkalarında durmalarıdır.
Yorum Yazın
Facebook Yorum