HAYATIN SIRRI DENGEDE SAKLI
Hayatta her şey zıddıyla vardır. Gece-gündüz, kadın-erkek, mutlu-mutsuz… Gece de gündüz de tek başına anlaşılır bir bütün. Ama diğerinin yokluğunda anlam karmaşıklaşır. Gündüzü yaşamasaydık geceyi tanımlamak zorlaşırdı. Gündüzün yokluğunda geceyi neden anlatalım ki, gece zaten hep var olandı. Geceyi aydınlık olmayan, güneşin battığı zaman, gün doğana kadar ki karanlık diyebilir miydik. Hayır, diyemezdik. Bir şeyi tanımlamamız da, yaşamamız da zıddını bilmekle kolaylaşır, anlam kazanır. Hayatta her şey zıddıyla vardır, çünkü. Hayatın devamlılığı da iki zıd şeyin varlığıyla mümkündür. İyilik-kötülük, cömertlik ve cimrilik, büyük-küçük, siyah-beyaz…
Kişiler arası ilişkiler de böyledir. Seven sevmeyen, fedakarlık eden bencilliğinden vazgeçmeyen, ilişkinin sorumluluğunu alabilen ya da sorumsuz kaygısızca kendini yaşayanlar gibi. Duygularını iyi yönetmeyi bilenler sessiz sakince ilişkilere katkı sağlamaya, ödün vermeye devam ederler ta ki tükenen kadar, ta ki her şeyi tolere ederken asla tolerans göstermeyeceği hassas noktaya karşı taraf dokunana kadar. Oysa hayat tek başına sırtlanma değil. Eş, arkadaş, komşu ya da en çok fedakarlıklarımızla tükendiğimiz ailede bile terazi gerektiğini önceden düşündüğümde; düşüncemi yargılarken; nice yaşanmışlıklardan sonra her tür ilişkide dengenin herkesi kendi koltuğuna oturttuğuna inanmaktayım. İyi bir hayat için çok verici tarafınıza, diğerlerini önemseyen süperegonuza ters gelse de, alma verme dengenizi koruyun. Bir taraf aşırı aldığında ve diğer taraf aşırı vermek zorunda bırakıldığında denge bozulur. İncinen taraf kırgınlıklarıyla yaşarken siz de mükemmmel bir vericiyi kaybedersiniz.
Fazla samimiyet maalesef saygıyı azaltır. Çok sevgi nankörlük getirir. Çok iyilik suiistimal edilmeye açıktır. İnsan ilişkilerinde çoklar sıkıntı getirir. Denge ise esastır. Samimiyete sınır koyarsak kişisel alanınıza gelişi güzel giriş çıkışlara izin vermeyeceğinizi anlamaları saygı çerçevesini korumaya yardımcı olacaktır. Kişisel özelliklerimize rağmen her durum ve koşulda sunduğunuz ve sunmaya devam ettiğiniz sevgi, sadece karşının ihtiyaçları üzerine odaklanmış kendimizi unutturacak fedakarlıklar; ister eş, ister arkadaş, ister aile olsun tam da gösterdiğiniz gibi ilişki de sizi yok sayar.
Ve bu koşulsuz çokluğu sunalarda yine ortada olmayıp iki uçta olan kişiliklerdir. Ya sevgiyi, fedakarlığı koşulsuz çok yaptığında sevgiyi kazanacağını sanan zayıf kişilikler ya da karşı tarafın sevgisine fedakarlığına ihtiyaç dahi duymadan dimdik ayakta zaten olabildiğini bilen, kendini ve özelliklerini seven güçlü kişilikler. Durumu kendi adıma cevaplıyorum kendine güvenen güçlü bir kişilik olsan da sonsuz fedakarlık ve sevgi gösterisiyle nankörlüğü besleme, büyütme. Gücünü denge de tut. Kişinin, kötü durumdayken ona destek veren kişiyi iyi duruma geçtiğinde bırakması, dahası yok sayması anlamına gelen ve aslında hiç de sevmediğim bir söz ile ilişkilerdeki dengenin gereğini vurgulamak isterim. ‘Körün gözü açıldığında kırdığı ilk şey bastonudur.’ Kırılıp param parça olmamak için kendi önceliklerimizi ötelemeden diğerini desteklemek dengedir.
Hayattaki mutluluk eksikliğini nesnelerle doldurmaya çalışmak da bizi dengede kalmaktan alıkoyar. Küreselleşmenin getirdiği tüketim çılgınlığı insanlar arası iletişimde denge sorunu pergelinin açısını artırdı. Masrafları kısmak hayatta bize neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu, neyin ertelenebileceğini neyin fazlalık olduğunu hatırlatır. Beyin bu algıyla ilişkileri ölçer, biçer. Fazlalıklardan arınan eksikleri tamamlayan yanımız ilişkilerimizdeki dengeyi korur. İsraf sadece nesnelerde değil zamanın tüketiminde de kendini gösterir. Maddenin, zamanın ve hayatın tüketimi denge içinde olmalıdır ki; burada kazanılan tavır ilişkilere cömertlik ve cimrilik olarak yansır. Sadece eğlenip üretmeyen, sadece üretip hiç eğlenmeyen kimsenin hayatı okuyuşu tek düzen üzerine kuruluyken dengeyi koruması beklenemez.
Dünyamızın içinde bulunduğu güneş sistemi dahi olağanüstü bir denge durumu içerisindeyken ve bu dengenin güneşin en derinliklerinden dünyanın magma tabakasına kadar uzanan mucizevi yaradılışında kendimize, ilişkilerimize çıkaracağımız dersler vardır. Sistemi oluşturan gezegenler daha yavaş hareket etseydi güneşe yaklaşarak büyük bir patlamaya; daha hızlı hareket etseydi uzay boşluğunda savrularak hayatın son bulmasına neden olacaktı. Şükür ki güneş sistemimiz 4 milyar yıldır hassas bir dengeyle bizlere hayat vermeye devam ediyor. İlişkilerin son bulmaması için de; birbirimizi üşütmeyecek, buzlar oluşturmayacak kadar yakın; dikenlerimiz batmayacak kadar da uzak mesafede kalmak dengedir.
Kıtlık bilincine sahip vermeyi bilmeyen insanlardan uzak kendimize yakın, dengede kalmış bir yaşam dileğimle…
Mehtap Üçüncü
Eğitimci/Yazar
Yorum Yazın
Facebook Yorum