ÇARE VAR!..
“MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR”
Sevgili okurlarım, başlığı niye böyle yazdığımı, sohbetimizin sonuna doğru ele alacağız.
Aklımızı başımızdan alan zelzeleyi konuşmadan lafa girmezsek, hakkı teslim etmiş olmayız.
Merkez üssü, kardeş şehrimiz Maraş olan,
Kıyamet gibi, dehşetli sarsıntılarla büyük bir alanda yıkıma ve can kayıplarına sebebiyet veren yüzyılın depremini yaşadık.
Hem de aynı bölgede, iki defa; önce yedi nokta yedi, sekiz saat sonra yedi nokta altı.
Görülmüş değil. Yaşanmış hiç değil. Başlı başına birer deprem olan binlerce artçı sarsıntı da cabası.
On binlerce vatandaşımızı yitirdik. Kat be kat fazlasıyla yaralı. Milyonlarcası da evsiz kaldılar Betona karışan çığlıkların enkazı, her yere saçıldı.
Deprem ülkesinin vatandaşlarıyız biz. Bir çok defa yaşadık. Çok acıları gömdük toprağa.
Buna mukabil, neden hala depremle yaşamayı beceremeyen bir ülkeyiz biz.
Bu artık saklanamaz bir gerçek olarak ortadadır. Depremle yaşamak nedir sorusu bu günün suali değil elbette!…Şimdi zaman, vakar zamanı…
Ama bu sefer vaka başka. Çok ağır ve acı. Bıçak gibi soğuk gecelerde kar, yağmur altında anlatılamaz bir trajedi.
Devasa yarılmalar oldu yer yüzünde. Dağları bir yay gibi kesti adeta.
Koca binalar tabuta dönüp, kağıt gibi toz duman olup yırtıldılar.
Çelik raylar büküldü, yollar ayrıldı bir birinden
Hangisi beldeye dokunsan öbürü açıkta kalıyor. Tam bir telaş, panik gözledik önce.
İki gün içinde durum düzeldi, organize çalışmalar başladı.
Devletin tüm olanaklarıyla olaya hakimiyetiyle, çaresizlik yerini umuda bıraktı.
Ülkemizin her bölgesinden ve Dünya’nın bir çok ülkesinden arama kurtarma ekipleri koştular.
Her bir enkazda zamanla yarıştılar. Mucizeler bir birini izledi. Yüz otuz saat sonra bile, kum yığınına dönen enkazlardan insanları canlı çıkardılar.
Öyle ki, on saatte enkazdaki insanlara ulaştılar. Yorulmadılar, usanmadılar.
İşleri veya görevleri odur diyebilirsiniz. Küçücük bir açıklıktan yıkıntılara zar zor girmek, orada saatlerce iğneyle kuyu kazmak ve bebek, çocuk, genç yaşlı insanları çıkarmak ne yüce bir fedakarlıktır.
Tüm dünya Türkleri, kardeş ülkeler. Soydaş memleketler de, aynı acıları yaşadılar.
Onlar da tek yürek oldular. Neredeyse tüm Dünya devletleri meclislerinde saygı duruşunda bulundular.
Bu ülkelerden gelen ekipler, arama kurtarmada fedakarca çalıştılar. Her kurtarmada birbirlerine sarılıp ağladılar; acının rengi tektir. Dili tektir. Çığlığı tektir. Acının milleti olmaz, ülkesi olmaz. Bir kez daha çok ağır bedellerle anladık ki, acının vatanı tüm Dünya’dır.
Felaket haberi duyulur duyulmaz, Türkiye’mizin her hanesinde, her ferdinin yüreğinde acılarla yoğrulmuş bir telaş başladı.
Bıraksalar, bir adımda Maraş’a, bir koşuda Hatay’a varabilirlerdi. El verip tüm enkazı kaldırabilirlerdi.
Kocaman bir yürek oldu milyonlar. Neyi var neyi yoksa bir an evvel bölgeye yetiştirmek için,
Tam bir seferberlik başladı. Ne büyük imece. Asırlık nineler, yedisinde çocuklar…
Oluk oluk yardım çığlıklarına doğru aktılar; salonlar, depolar dolup taştı.
Kamyon kamyon sevgi yollara düştü.
Sporun rengi de acıydı; “herkes acının taraftarı” oldu.
O kadar çoktu ki, AFAD; “bir mola verin, bazı kalemler dışında yardımları durdurun” çağrısı yaptı.
Felakete uğrayan şehirlerimizde,
Sabahın soğuk nefesine, çorba kazanlarının buharı karıştı.
Yüce Türk Milleti ve kadim Türk Ülkesi tarih yolculuğunda hep acılarla yoğrulmuştur.
Çin seddinden batıya, Adriyatiğ’e, Sibirya’dan Habeşistan’a, Yemen’e kadar
Binlerce yıl koşup duran, savaşlarda, sürgünlerde, göçlerde,
Esir kamplarında, çöllerde, bozkırlarda, dağlarda,
Karda, yaz sıcağında, derin ormanlarda, bataklıklarda…
Her yüzyıla birkaç kitlesel trajedi sığdıran başka bir millet var mıdır?
Her asrında savaşlarda cepheden cepheye koşmayı artık kader sayan,
Hastalıklardan, kıtlıklardan, ölümlerden gayrı
Yüzü bu kadar az gülen bir millet var mıdır? Yoktur!
Yoktur! diye, umutsuzluk tohumlarını yeşertmeyeceğiz!.
Her olağanüstü durumdan, yine olağanüstü çözümler üreten,
Her seferinde, yeniden ayakta olduğunu haykıran Türk Milleti’nden söz ediyoruz.
Anadolu kadınından bahsediyoruz…
Kıymetli okurlarım; insanın yaşamsal besin kaynakları bellidir.
Enerjisini, sağlığını, koşmasını, uyumasını, zihnini bu besinlerle düzene oturtacaktır.
Ülkemiz bu açıdan çok zengin, çeşitliliği olan bir coğrafyada.
Her ferdini “tıka basa” beslemeye yetecek kaynakları vardır.
Amma velakin,
Asrın felaketine yalın ayak koşmasını, kendiliğinden seferber olmasını,
Umudun tükendiği anlarda tek yürek umut olmasını;
“Dipdiri ayaktayım yine, ne bölündüm, ne yoruldum!” diye haykırmasını izah etmenin,
Yemekle, ekip biçmekle vs. izah etmenin mümkünatı yoktur.
Onlarca asır yaşadığı acıların, zorlukların, mücadelenin ve daha nice felaketlerin oluk oluk aktığı binlerce yıllık damardan beslenmek, tarihsel birikimlerle, millet olma bilinciyle her birimizi güçlü tutar.
Günü geldiğinde, devasa bir başkaldırıya, her zorluğun üstesinden gelecek toplumsal reflekse dönüşür. Bu gün yaşadığımız da budur.
Milletler bağdan bahçeden beslenmezler; Milletlerin besin kaynağı, derin ve köklü tarihleridir
Sarıkamış’ta, Çanakkale’de, Dumlupınar’da ve daha bir çok zorluklarda da yaşadığımız gibi,
Yüzyılın deprem afetine karşı, insanlığını ve kollektif dayanışmayı böylesine öne çıkaran şuur,
Onlarca asrın yarattığı o büyük ve kudretli damardan beslendiğimiz içindir.
Kökleri sağlam ve derin millet oluşumuzdandır. Mazlum coğrafyaların umudu oluşumuzdandır.
Bizlerden çok sonraki kuşaklar, belki torunlarımızın torunları,
Bu günlere dönüp baktığında, o gücü yine aynı damarda, o derin köklerde bulacaktır…
Kıymetli okurlarım; çaresizliğe düştüğümüz her an, çözüm yine bizdedir.
Büyük Atatürk Türk gençliğine vazifeyi de çareyi de umudu da “ Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” diyerek vermiştir aslında.
Bu çare, bu günlerde yaşadığımız toplumsal direncin ve eşsiz refleksin de özündedir…
Bu kan, biyolojik manasından ap ayrı, derin tarihimizin damla damla biriktirmiş olduğu millet olma bilincidir/şuurudur.
Bu yüce millet, bu büyük devlet nice zor zamanlarda olduğu gibi,
Acılara gark olsa da, yıkımlarla sarsılsa da, yaraları el birliğiyle saracaktır.
Milletimizin başı sağ olsun. Milletimiz devletimiz var olsun.
Hasan KESKİN
Trabzon Aktüel Medya İmtiyaz Sahibi
Yorum Yazın
Facebook Yorum