Kıymetli okurlarım;
Bu gün, çoktandır yazmak istediğim, gurbetten memlekete kesin dönüşleri ve yaşattığı bazı olumsuzlukları sizlerle hasbihal etmek istedim.
Nacizane düşüncelerimdir; şahsi tepitlerim ve izlenimlerimden oluşmaktadır.
Tamamen sosyo-kültürel analiz denemesidir; asla suçlama, yargılama değildir.
***
İnsanların, doğup büyüdüğü ata-dede topraklarını terk etmesi , aldıkları en zor kararlardan biridir.
Ancak, özellikle 1950’lerden sonra hızlanan “Göç Olgusu” , Ülkemizin hatta Dünya’nın bir gerçeğidir.
Karadeniz Bölgesi, en fazla göç veren bölgeler arasındadır. Doğal olarak Trabzon da, Dünya’nın her yerine göç vermiştir ve ne yazık ki devam ediyor.
Başkaca nedenler olsa da, en önemli sebep “geçim derdi” dir.
Büyüyen sanayi, teknoloji, eğitim olanakları göçte etkendir.
Öte yandan, köylerde ve kırsal kesimde yaşamsal seçeneklerin azlığı yanında, kentlerin sunduğu, sosyal-kültürel anlamda yüksek imkanları da yabana atmadan, zamanın ruhunu da anlamak lazımdır.
Trabzon’dan göçenler gittikleri illerde, illa ki hemşehrilerini buldular; bu durum sosyal çevre edinme ve kentlere uyum sürecinde çok etkili oldu.
“Hemşehri derneklerine” giden yollar, yine “hemşehri kahvehanelerinden” geçti.
Dernekleşme süreçleri, kendi kültürlerini, daha geniş kesimler içinde özgünce yaşamalarına, kimlik ve aidiyet bilincinin gurbette de kökleşmesine vesile olurken yüksek katılımlı hemşehri STK’larını da ortaya çıkardı.
Özellikle 2. kuşaklar ve sonrası, yaşadıkları şehirlerde yönetimde, ticarette, eğitimde, yüksek karar mercilerinde söz sahibi olmada çok başarılılar.
Bu gün İstanbul başta olmak üzere tüm metropollerde güçlü lobileri ortaya çıkmış,yeni nesillerin de aidiyetlerini güçlendirmiştir.
Diğer taraftan, Trabzon’dan gurbete göçenler bir çok bakımdan yeni bilgi, beceri ve donanımlarıyla hayata bakışları, yaşam tarzlarıyla, ekonomik kazanımlarıyla farklı bir noktaya ulaştılar.
Tüm bu kazanımlara rağmen, kültürel açlığı ve memlekete özlemi hiçbir şey dindiremedi…
Bizler böyleyiz; ya dirimiz, ya ölümüz…. İlla ki ata topraklarımızı isteriz…
***
Genellikle emeklilikte, şartları müsait olanların, yıllar evvel göç ettiği memleketine dönüşleriyle,
“Tersine Göç” olgusu ortaya çıktı. Bu günlerde yaşadığımız PANDEMİ ise, bu süreci tetiklemiştir.
Ve beraberinde, yerleşik sakinlerle, yani komşularımızla, yerel statükoyla yüzleşmeyi getirmiştir. Bu da, Yeniden “Uyum Günleri diyebileceğimiz, madalyonun diğer yüzünü göstermiştir.
Yıllar evvel olmayan sorunlar, yeni yaşamlarına alışma çabaları, geri dönen ailelerin/fertlerin ciddi sorunları olarak ortaya çıkmıştır.
Kırsalda, sosyal ilişkilerin beklentinin tersine, yıllar içerisinde çok zayıflamış olması, sıcak karşılama beklentisinde olanlarda büyük hayal kırıklığı yaratmaktadır.
Oysa, geri dönen herkes, gurbette oldukları sürede, köyleriyle ilişkilerini devam ettirmişlerdir.
İzinlerini köyde geçirmenin yanı sıra, hemşehri dernekleri yoluyla ya da bireysel olarak, maddi menavi desteklerini sürdürmüşlerdirler.
Kaldı ki, memleketleriyle sosyal bağlarının gücü, geri dönüş kararlarında çok etkilidir.
Yine bu insanlar üzüntüyle fark ediyorlar ki, köyde/ilçede , birlikte hareket etme duygusunda ve ortak sorunlara karşı duyarlılıkta epey aşınma yaşanmıştır.
Köylerine dönüş yapanların, her ne kadar dönmekten mutlu olsalar da, zaman zaman büyük şehirdeki çevrelerini arıyor olmalarını buna bağlayabiliriz..
Aslında ne kentli ne köylü; ikisi arasında sıkışmış, mutsuz, ötekileşmiş insanlar yığını oluşuyor.
Ayrıca, geriye dönenler edindikleri becerilerini, birikimlerini de beraberlerinde getiriyorlar;
Bu durum büyük bir katma değerin yanında, yaşam tarzı ve davranışlarda da farklılıklar yaratıyor
Toplumsal faaliyetlere katılmalarında, teşkilatlanma çabalarında, dirençle karşılaşıyorlar.
Bu tür farklılıkların, “kibir” olarak algılanması, yeniden uyum bakımından negatif sorun oluyor.
Bazen, geri dönenler bakımından, aile fertleri arasında paylaşımlarda anlaşmazlıklar, bilhassa kardeşler arasında küslükler oluşuyor.
***
Bir gerçeği de unutmayalım; bizler gurbette iken, memlektimizde yaşamayı tercih eden komşularımız, coğrafyamızın büyük zorluklarını ve kahrını çektiler.
Tüm güçlerini, hem toplumsal hem de ferdi olarak, memleketimizin imarına, kalkınmasına verdiler.
Mülki ve idari yöneticilerimiz, muhtarlarımız, kamu çalışanlarımız, esnaflarımız, eğitimcilerimiz, din görevlilerimiz… hepsine büyük bir teşekkür borcumuz var. Onlara vefa göstermek, destek vermekle yükümlüyüz.
Bununla birlikte, komşularımızın da, geri dönüş yapanları, daha anlayışla karşılamaları, onlara “sığıntı, mecbur kalmış, düşkün ya da şımarık, kibirli, elit” vs. yaklaşımlardan kaçınılması, en büyük beklentidir.
Kesin dönüş yapan hemşehrilerimizin de, realiteyi görmeleri, uyuşmazlıklardan kaçınmaları, toplumsal gelişime katkı vermeye niyetli olmaları önemlidir.
Unutmayalım ki, gurbetteki hemşehrilerimiz, yani bizler her daim memleketimizi özleriz; ölü ya da diri, illa ki dönüş hasretini içimizde taşırız…
Yorum Yazın
Facebook Yorum