Sevgili Okurlarım;
Başlığa bakıp ellerini ovuşturanlar üzülecek; bu yazı, “derneklere oh oldu!” konuşuğu olmayıp, bilhassa hemşeri dernekleri üzerine fikir paylaşımıdır. Vermekle, dağıtmakla ezilen STK temsilcilerinin ahına mazhar olacak değiliz.
Kaldı ki, bu satırların sahibi de aynı gemidedir.
Damdan düşendir yani…
***
Kıymetli okurlarım,
Tam bir yıl oldu; Covid19 ‘a teslim olduk. Yeni bir dünya düzen gelecek diyenler kısmen haklı çıkıyor.
Evlere hapsolan insanlar, üç milyona yaklaşan ölüm, yüz yirmi milyon vaka… Lebaleb dolu hastaneler, zorlanan sağlık sistemleri, tam kapanan işyerleri, ekonomik kayıplar ve daha bir sürü hayırsız durumlara şahit olduk. Üstelik de henüz bitti diyemiyoruz.
Ve tabiki, salgınlara dair yapılanmadan uzak dernekler de bu olumsuzluklarla baş etmek zorunda kaldılar; lokaller kapandı, etkinlikler neredeyse durdu…
Ertelenen genel kurullar, bir mart itibariyle serbest bırakılınca bu aralar yoğun bir seçim furyasına girildi.
Bu durumda derneklerimiz için de değişimler beklenmelidir. STK’ların hizmet sunucu, öncü, değer koruyucu ve savunuculuk gibi işlevsel rolleri, önemli değişimler gösterecektir. Bu değişim lafı neyi ifade eder, zamanla göreceğiz.
Şimdi, hep beraber Pandemi öncesi duruma bakalım…
Her dernek üyesi, aidiyet hissettiği yerlerden birer parçayı içlerinde taşırlar. Bir çatı altında buluştuklarında da, herkes yanında o parçayı getirir, diğerleriyle birleştirir. Derneklerin/stkların işlevi, küçük parçalardan yekpare bir vücudu oluşturabilmeleridir.
Her derneğimiz ayrı ayrı ama içeriği genellikle birbirinin kopyası çalışmalar içindeydiler; bazılarına aylarca, günler gecelerce hazırlıklar yapılırdı. Takdire şayan heyecanlar ile verilen emekler hakikaten yüksekti. Lakin değişmeyen tek şeydi bu kısır döngüydü.
Ayrıca, bütün bu çalışmaların finansman kaynağı da aynı mecralardı; siyasetçiler, iş adamları ve bir avuç gönüllü…
Dernek Üyeleri, ayrı ayrı lokallerde, izole bir şekilde toplaştı; kadınların ve gençlerin cenaze ve mevlidler dışında pek giremedikleri ortamları yarattık.
Gönüllü insanda asla olmaması gereken kin ve husumet, “BEN” merkezli iflah olmaz “EGO” ile birleşince, başarılı dernek yöneticilerinin çoğu, (hak ettikleri takdir ile vefayı göremeden) ortalıktan çekildiler.
Heyecanlar azaldı, yönetim oluşturmayı geçtik, başkan adayı bulmakta zorlaştı.
Bundan muzdarip olup, yeni bir çıkış yolu arayan, topluma dokunan ve farkındalık yaratan, hakkıyla takdir toplayan derneklerimiz de oldu.
STK’lar, topluma proje, fikir, umut, gelecek yerine, milyonlar vaad eder mi? Bunları gördük ne yazık ki.
Mali kaynak şarttır, amenna. Lakin, işin özü iyilik ve gönüllülük iken, bu farzlara sarılmamak, kendini “SIFIRLA ÇARPMAKTIR”; başka söz söyleyememektir.
Dernek lokalleri uzun süre ve yüksek miktarda oyun salonları oldular. Mali kaygılardan sebep, bu uygulamadan vazgeçilemedi.
Pandemi de eklenince mali sorunlarla boğuşan dernekler, karşılanamaz yüklerin altına girmiş oldular.
Komşu köye rakip, ilçe ve il derneklerinden fiilen uzak, federasyonlara aidiyet hissetmeyen dernekçilik anlayışı hakim oldu.
Trabzonsporlu, Trabzonlu ama iliklerine kadar köyüne/ilçesine sıkışmış dernek yöneticileriyle, değişimi, gençliğin tercihlerini, yaşadığı şehrin farkındalığını yakalamak çok zorlaştı.
Saygıdeğer okurlarım,
İyi güzel de, durum umutsuz mu? Hayır! Tabiki umudumuz hep var, fikirlerimiz de. Hala gönüllüyüz.
İnsanları esas bir arada tutan şey aidiyetleridir, ortak akıldır, ışıldayan fikirlerdir, inançlarıdır. Birlik de dirlik de, fikirler ve toplum yararına projeler etrafında vücut bulacaktır.
Madem ki, Covid-19 yeni bir düzen öneriyor, onu iyi anlamak elzemdir, o halde derneklerimizin Pandemi dönemindeki pozisyonları, nasıl hazırlıksız yakalandıkları sorgulanacaktır. Covid’le geçirdiğimiz son bir yılın, uzun bir muhasebesi yapılacaktır.
STK başkan ve yöneticiliğinde, hızla ve acımasızca öğütüp harcadıklarımız bizim insanımızdır. Artık temsil gücü ve yöneticilik kavramını değerlendirme ihtiyacımız doğmuştur.
Potansiyeli yüksek, gönüllü insan kaynağımızın bu alandan neden uzaklaştığı, oyun salonlarından ibaret lokal bağımlılığı, liyakatsiz yöneticilerin etkisizliği sorgulanacaktır, sorgulanmalıdır.
STK’ların da tehdit algıları ve kendini koruma refleksleri vardır. Rekabete girer. Bu doğal ve insani duygulardır. Ama kışkırtıcı olmaktan sakınmak, gönüllere hitap etmeyi öncelemek gerekecektir.
Siyasi angajmanlar, Covid-19’un adil(!) ama acımasız doğasıyla epey silikleşmiştir. STK’lar bu mesajı almış olmalıdırlar.
Kurucusu olduğunu iddia ettiği STK’lara hırsızlık atfedenlerin, bölüp parçalamaktan haz alanların, sözleri değersizleşmiştir. Yeni seslerin gücü hakim olacaktır.
Derneklerimiz değişim taleplerine, zamanın ruhuna hitap etmek zorundadırlar; çeyrek yüz yıl sonra, söylemlerle kamuoyunun karşısına çıkmak akılcı değildir.
Yeşil çuha örtülü okey masalarından kalkıp, bu masaların etrafına, el birliği, fikir bolluğu için her kesimden, yaş ve cinsiyetten insanlar oturtulmalıdır.
Konuşmaktan çok dinlemeliyiz. Harekete geçmek için önce plan-proje, daha sonra doğru insan kaynağı vasıtasıyla mali kaynaklara yönelmeliyiz.
Kamuoyu nezdinde bu güveni vermeyenlerin, pozisyonlarını sürdürmeleri daha da zorlaşacak, dinamikleri harekete geçirmekte yetersiz kalacaklardır.
Köy derneklerimiz ilçelere, oradan illerin temsil platformlarına yönelmelidirler. Ancak güçlü bünyeler /yapılar ayakta kaldığı gibi, metropol kentlerde küçük balık olma inadı sürdürülebilir olmaktan çıkacaktır..
Temsil ettikleri ilin, güncel idarecilerini tanıyıp bilmede asgari hakimiyet, gurbetteki stk’ların hareket alanını genişletecektir.
Mesela, Trabzonlu bir dernek başkanımızın, mülki ve idari amirlerle, kurumlara olan aşinalığı, kurabildikleri güçlü ilişkiler fark yaratacaktır. Bir kalemde, ilçesinden beş muhtarı bilemeyenlerin işi zordur mesela.
Yaşadığımız kentlere de aidiyet önemlidir. Bölgemizde olup bitenleri, paydaş stk’ları görmezden gelmek, yok saymak akıllıca olmayacaktır.
En mühimi belki de, dipsiz kuyu haline gelmiş, bir birinin aynısı etkinliklerden artık bir tercih yapma gereği doğacaktır.
Mesela, her hafta sonu aynı içerikte farklı isimde geceler yerine, güç birliği içinde daha etkin ve az sayıda kaliteli içeriklere yönelme ihtiyacı vardır.
Bir köyü bir arada tutmak yerine, belki de bir bölgeyi kaynaştırmak daha faydalı olacaktır. Zira kentlerdeki “kanton yaşamlar” hızla çözülme sürecindedirler.
Temsil ettiği coğrafyanın mutlak sahibi gibi davranma fikri, yavaş da olsa dama atılacak, birden fazla ve spesifik stkların kurulma zamanları başlayacaktır.
Zira geriye göç ve yerleşik genç nüfusun artışı, bu talebi kaçınılmaz kılacaktır.
Memleketimizin imarına katkı isteği ve hayır- hasenat, önlenemez bir duygudur. Ancak, unutmamak lazımdır ki, ata dede topraklarının refahı, kalkınması yerel dinamiklerle de mümkündür. O nedenle derneklerimiz, zar zor oluşturduğu kıt kaynaklarını “ölü yatırım” dediğimiz, dipsiz kuyular haline gelen “bayındırlık” işlerine harcamaktan vaz geçmelidirler.
Lakin merkezine insanın gelişimini ve eğitimini almayan hiçbir çalışma, uzun ömürlü olamaz. O nedenle çocuklar, gençler, engellliler ve kadınlar ile diğer dezavantajlı insanlarını gözeten, kaynaklarını bu alanlara yönlendiren stk’lar önemli ivme kazanacaklardır.
Çatı örgütleri de bu süreci sorgulamalıdır. Üye dernekleri önceleyen, onlara rol veren, işbirliği ile öne çıkarıp motive edici olmalıdırlar. İlla ki ” biz yaptık” demek yerine, “bizim derneklerimiz yaptılar, onlarla birlikte yaptık” diyebilmeliler.
Federasyonlarımızın, daha çok derneği üye yapma eğilimi yerine, üye olsun olmasın, tüm derneklerimizle birlikte hareket etmeye hazır olduklarını göstermeleri, yeni ufuklar ve işbirliği alanları açacak, etki alanlarını ve sağladıkları faydayı genişleteceklerdir.
Çatı kuruluşlarının, kalıcı eserler bırakmada daha çok çalışması, ısrarcı olmaları çok değerlidir. Kamuoyunun motivasyonu en çok somut eserler üzerinden oluşur.
Burada ast-üst ilişkileri yerine, temsildeki kapsama alanlarına, dinamizmine, örgütlenme yapılarına ve en önemlisi LOBİ’lerinin etki gücüne bakmak lazımdır. İller bazında örgütlenmelerden uzak kalan STK anlayışı, güdük kalmaya mahkumdur.
Ez cümle; “DÜNKÜ GÜNEŞLE , BU GÜNKÜ ÇAMAŞIRI KURUTAMAZSINIZ”.
STK’lar gündemi-güncelliği ile var olur. Geçmişi hatırlatıp durmak, yeni şeyler söylememektir. Kendini yenilemeyi becerebilen, üreten, zamanın ruhunu yakalayan, eğitime-insana odaklanmayı öne alan STK’ların çağı geliyor.
Geleceğe doğru, yol haritası olmayan, ufuk açamayan, umut vadedemeyen, küçük olsun benim olsun düşüncesindeki STK’ların işleri epey zor olacaktır.
COVİD’le seçimin ruhu budur.
Hasan Keskin
Trabzon Aktüel Medya İmtiyaz Sahibi
Yorum Yazın
Facebook Yorum