BABA ve VEDA
01.03.1942 - 29.09.2023 tarihleri arasında heybet ve ihtişam dolu bir ömür…
Şükrü Hoca devrinin markasıdır. İmamlık, müftülük görevlerinin yanı sıra benim görebildiğim zaman diliminde tam potansiyel ticaretle ilgilenirken öğretmenlikten emekli olan babamın, benim gözlemlediğim enerjisini yoğunlaştırdığı nokta para kazanmak ve kazandığını dağıtmak üzerinedir. Şalpazarı’mızın ilk tüccarlarından olup şu an bile her evde bir halı, kilim, sandık vs. bir izi vardır. Müşterileri olan hemşerilerine sıkça duyduğum satış politikası al git, olduğunda ödersin.
Ağasarlı dostlarla bir araya geldiğimizde duyduklarımsa ‘babanın yeri ben de başka… Baban bana evlenirken şöyle yardım etti’ şeklinde bir çok farklı yardımlaşma üzerine hikayelerdendir. Gerçek hikayeler, güzel hikayeler, onurlandırıcı hikayeler….
Babamı anlatmam istendiğinde düşündüm, neyi ne kadar yazmalıyım. Babam zaten ömrünün aktif yıllarını Şalpazarı’nda geçirdi. Halkla ilişkisi ailemizle olan ilişkisinden daha yoğundu diyebilirim. Çocukluk anılarımda arkadaşlarıyla siyaset meydanı tarz ve yoğunluktaki dükkan sohbetleri, din ve ahlak tartışmaları, çeyiz dükkanı mı lokanta mı bilemediğim yemek yemek yemek … J Babam bazen zordur ama sonrasında ‘evet ya yedirmeyi seviyordu. İnsanlarla sohbet ederken ikramda bulunmayı çok seviyordu’ diyorum. Sürekli evimizde yemek pişer. Dükkana taşınır. Ya da evde masalar açılırdı. Onun kadar yemeğini bir beklenti üzerine kurmadan paylaşan başka bir insan tanımadım.
Tabi bu sohbet ve paylaşımlar onun yaşam biçimiyken aslında benim de hayata bakışımda ve hayatı işleyişimde bazı izlere vesile olduğunu yetişkinlik yıllarımda anlıyorum. Örneğin yemek benim de hayatımda paylaşılması zorunlu, paylaşılmak istenmemesi kusurluluğun simgesidir. Çünkü yemek insana ait değil, Tanrı’nındır. Yemek benim senin onun değil, Yaradan’ındır. Bize sadece paylaşmak düşer. Ve tabi yine babamdan modellediğim şey. İnsan karnını doyurduktan sonra ikramcıları karalıyorsa o da insan değildir. Ya o sofrada doymayacaksın ya da doyduğun sofraya minnet etmek zorunda değilsin ama saygısızlığa cevabımız vardır her zaman.
Kişisel anılardan ziyade çok değer verdiğim toplumsal dokunuşları paylaşmak isterim. Çünkü babamla en büyük ortaklığımız topluma dokunuşlarımız. Belki öğretmen olmamızın pedagojisinden geliyor, belki de kalıtımsallık. Babamın pek çok insan okuttuğuna şahidim, nicelerini de duydum. Halen büyüklerimden evlenirken babamın kendilerine nasıl yardım ettiğinin güzel hikayelerini dinlerim. Bugün başsağlığı temennisi için arayan Şalpazarı’mızın yetiştirdiği değerli doktor büyüğüm şöyle dedi. ‘Benim doktor olmam da, bugünlere gelmem de Şükrü hocamın katkısı çoktur. Kitap alamazdım. Hocam gelirdi ‘ne istiyorsa ver’' derdi. Birçok insana iyiliği dokunmuştur. Benim babamın bu dünyadan giderken bırakılabildiği en güzel şeyleridir iyilikleri. Gurur duyuyorum çünkü, sadece kendine hayrı olan kişinin evrene etkisi okyanustaki bir damladan daha küçüktür. Diğerlerinin hayatı hakkında sorumluluk alabilmekse büyüklüktür. Ve benim babam büyük bir insandı.
Ben liseye henüz başladığım dönemlerdi. Babamın emeklilik ikramiyesini köy çocuklarına harcadığını duymuştum. O dönemler yeni şehir, yeni ev ve bazı ihtiyaçların varlığında babama o kadar kızmıştım ki hepsi ne demekti. Bir miktarını anlayabilirdim. Paylaşmaya hazır bir ruhum vardı ama hepsini harcamak fazla gelmişti bana. Ama bugün bulunduğum yaşta bunu anlıyorum. Ben de öğretmenin. Kazancım babam kadar değil, öğrencilerimle paylaştıklarım babam kadar değil ama paylaşabilmek, öğrenci ihtiyacını karşılayabilmek için gayretim, çabam büyük. Ben vermeyi babamdan öğrendim. Hak etmeyenle savaşmayı öğrendiğim gibi.
Babam bunları bana bize örnek olsun, model oluştursun diye yapmamıştı elbette. Yaşadığı hayatın onun tarafından okunuşuydu bu. Ama ben onun oluşturduğu haksızlığa karşı hırçınlık ve maddeye karşı paylaşımlarını doğru bulmuş olmalıyım. Bugün haksızlıklar karşısında haklının tarafında olmayı, imkanlarım doğrultusunda bazen gücümü, bazen zamanımı, bazen maddiyatımı doğru tarafla paylaşmaya istekli oluşumun tek örneğidir, babam.
Çoğu zaman huysuzdu babam ama her zaman merhametliydi, jilet gibi giyinen devrinin önde giden jönlerindendi. Giyinmeyi, hediyeler vermeyi, yemeyi yedirmeyi, her şeyde kaliteyi çok severdi. Yaşattığın ve yaşama şansı verdiğin her şey için, çocuklarıma olan sevgin ve saygın için teşekkür ederim. Umarım gittiğin yerde toprak seni incitmiyordur ve umarım başka dünyalarda yaşam buradaki kadar karmaşık ve zor değildir.
Mehtap ÜÇÜNCÜ
Eğitimci /Yazar
Yorum Yazın
Facebook Yorum