Gülbahar Hatun Camisinin mihrabının renkleri
ressam Ceyhan Murathan oğlunun Ayşe Gülbahar Hatun’un başörtüsüne nakşettiği renkler ile aynıdır.
AYŞE GÜLBAHAR HATUN’UN KİMLİĞİ
Ayşe Gülbahar Hatun aslen 1447 tarihinde Kahraman Maraş-Elbistan İlçesi doğumludur.Maraş ve Elbistan bölgesinde kurulmuş olan Müslüman Türkmen Sülâlesinden Dulkadiroğulları (Zulkadiroğulları da denir) Devleti hükümdarı Alaüddevle Bozkurt beyin kızıdır. Bu kayıt Maraş tarihinde de mevcuttur. Bu nedenle ailesinde çok önemli ilmî talim terbiye görmüştür. Fâtih Sultan Mehmet Han Dulkadiroğlu devletini Osmanlı devletine katınca ve Ayşe Gülbahar Hatunu tanıyınca O’nu oğlu 2.Beyazid Hana tavsiye ederek gelin yapmıştır. Fâtihin O’nu beğenip oğluna tavsiye ettiği ve 16 yaşında İstanbula götürüp oğlu 2. Bayezit Hanla evlendirdiği tarih; bazı kaynaklarda 1463,bazılarında 1467 olarak kayda geçmiştir.İşte Osmanlının zaferleri asıl bu düğün olayından sonra ortaya çıkan sağlam aile yapısıyla nice zaferlere ulaşmıştır.Bu örnek Müslüman Türkmen kızı ve Osmanlı gelini hakkında çok geniş malümat vardır. Fakat,bizi bu çalışmamızda asıl ilgilendiren ANADER tarafından hazırlanan ”KUR’ÂN
HADİMLERİ BELGESELİ”ne ve TRABZON DERNEKLER FEDERASYONUMUZUN İNTERNET SAYFASINA ışık tutacak olan İslâmî ve Kur’ânî hizmetleridir.Kimliği konusunda burada verdiğimiz bilgiler de bu çerçeve içinde değerlendirilmiştir.Buradaki bilgiler de bu konuda böylesine hiçbir yerde yayınlanmamıştır.En doğru tarihî bilgilerdir.Fakat hepsi bunlardan ibaret de değildir.Elimizde daha nice bilgi ve belgeler vardır.
Buna göre,Ayşe Gülbahar Hatun Fâtihin gelini, oğlu 2. Bayezit Hanın eşi, Osmanlının Cihanşümul Padişahları Yavuz Sultan Selim Hanın anası,Cihan hükümdarı Muhteşem Kanûnî Sultan Süleyman Hanın baba annesidir.Fakat,Fâtihin eşlerinden birinin adı Gülbahar olduğu için bu,Trabzonda türbesi ,camisi ,bahçesi ve vakıfları olan Ayşe Gülbahar Hatunla karıştırılmaktadır.Buna da ilmen dikkat edilmelidir.Çünkü:Fâtihin eşi Gülbahar Hatunla olan bilgi İstabulda Fathin türbesi yanındaki Gülbahar Hatun türbesindeki kayıtta da vardır.7 Numaralı Haremeyn defterinin 405.sahfesinde de vardır.
Ayşe Gülbahar Hatun Trabzon’a gelmeden önce aldığı çok sağlam talim terbiye ile ve İslâma ve Kur’ân-ı Kerîme yaptığı hizmetlerle tanınmıştır.Tarihî ve ilmî kaynaklarda bu kimliğine dair çok güzel örnekler verilmiştir.Özet olarak birkaç tanesinden söz edelim:
On bir yaşında iken gördüğü medrese ve Kur’ân eğitim ve öğretiminde hocalarına çeşitli ilmî sualler sorarak onları hayran bırakmıştır. On altı yaşında Türkmen kadınları erenlerinden bir Türkmen bacısına intisap etmiştir.ilmî kaynaklarda “BACI” Anadolu kadın erenlerine verilen addır.Aynı zamanda cihâd ehli silâhlı kahraman Türkmen kadınlarına da bu lakap takılmıştır.Bektaşi geleneğinde kadın müritlere de “Bacı” denilir.Müslüman Türkler dindar bayanlara “kız kardeş” manasında “bacı “ derler.Ayşe Gülbahar Hatunun genç kızlığında Kur’ân-ı Kerîm ve tasavvuf dersleri aldığı “bacı”Dulkadiroğlu Nasırüddin Mehmet beyin kızı Cennet Hatundur.Tebliğ ve irşâd göreviyle “Allahı sevmek ilmi olan Tasavvufu Ayşe Gülbahar Hatuna ilk ve asıl öğreten Cennet Hatundur.O zamanlar Anadolu kadın erenleri gayri müslim kadınları da irşâd ediyorlardı.Bu aile sağlamlığı toplum sağlamlığının da esası idi.Hatun kelimesi de eskiden beri bütün Türk toplumlarında bir ihtiram ünvânıdır.Dulkadiroğlu Nasırüddin Mehmet beyin ikinci kızı Emine Hatun Sultan 2. Murat Hanın zevcesidir.Kadiri kadın gönül sultanları meşrebinde olduğundan Ayşe Gülbahar Hatunu da Cennet Hatun gibi etkilemiştir.Osmanlı Padişahlarının çoğu Nakşibendi ve Mevlevî meşreplerine mensup olduğu halde Yavuz ve Kanûnî Kadiri meşrebinde olduğu için Ayşe Gülbahar oğlu Yavuzu ve torunu Kanûnî iyi de etkilemiştir.İstanbulda evlendiğinde nikâhını devrin Şeyhu’l-İslâmı Molla Hüsrev kıymıştır.Akşam yapılan nikâh törenine de ogün oruç tutup iftar edip,akşam namazını kıldıktan sonra gelmiştir.Sebebini soranlara “Bu mutlu aile günümde Rabbimi nasıl unutabilirim?” cevabını vermiştir.Şeyhu’l-İslâm ve misafirler bu kimliğine de hayran kalarak hepsi O’nu tebrik etmişlerdir..O da o zamanki Osmanlı saray geleneğine göre oradaki büyüklerin ellerini öpmüş,hepsi O’na mutluluklar ve kutluluklar dilemişlerdir.Onlar da bütün misafirlere fakirler ve mağdurlar başta olmak üzere düğün ziyafeti vermişlerdir.Bu evlilikten ilk evlatları Şehzade Ahmet İstanbulda doğmuştur.Fakat eşi 2.Bayezid Han Amasya Sancak beyi(Valisi) olunca İsanbuldan Amasyaya taşınmışlardır.Bu nedenle diğer Oğulları Korkut,Alemşah, ve Selim ise Amasyada dünyaya gelmiştir.Amasya’da 16 (on altı)sene kalmışlardır.Amasyada Kur’ân ve “Veli” lakaplı Tasavvuf âlimi ve mensubu ola 2. Bayezit Handan da çok yararlanmıştır. Çünkü:Kur’ân-ıKerîmin ilk emri “OKU” olduğu gibi ilim kadınlara da Farz olduğundan bu farziyetine gereğine çalıştı.Dört vali yetiştiren bir ana olduğu gibi,tek kızı Ayşe Sultanı da Kur’ân ilimleriyle yetiştirdi.Anadolu Beylerbeyi (Bölge Valisi)Sinan Paşaya eş yaptı.Fakat ,Ayşe Gülbahar Hatun en hareketli ,henüz on yaşlarında bile çok sert mizaçlı,çok atılgan,hareketli ve çevik olan Selimi mükemmel yetiştirmek için O’nunla kalmayı ve O’nu takip etmeyi tercih etti.Amasya’da Hüseyin Balâ adlı bir Kadiri Şeyhine de ilmen intisap etti.Bu şeyhine “BENİ SULTANIMDAN AYINRDIN FELEK”VE “EKSİK DEĞİL“ adlı iki şiir de yazmıştır.Manadan anlaşıldığına göre Amasya’dan Trabzon’a gelişten sonra O’nu ilmen etkileyen hocasına olan hasreti dile bu şiirlerle dile getirmiştir.Bu düğünden ve olgun ve sağlam aile yapısını gerçekleştirmesinden sonra herkese örnek olması nedeniyle O’na bu olgun kimliğine göre çeşitli manevî ünvanlar verilmiştir.Bu ünvanlar şunlardır:
1-Bezm-i Hâlık:Manası ,”Hâlık’a(Allaha) teslim olmuş mükemmel kul,HAK’ kın ve halkın meclisinin Sultanı”demektİr.
2-Bedii Hâlık: Manası,”Hâlık’ın (Allahın) nurlu yüzlü güzeli” demektir.Bu tabir Amasya kütüphanesinde Yavuz Sultan Selim Hanla ilgili resmi evraklarda mevcuttur.
3-Bânûy-u Rûm: Manası ,”Anadolu diyarının güzeli=Anadolu Prensesi ” demektir.Bu lakabı O’na Trabzonlular takmışlar,hatta bunu Trabzon Gülbahar Hatun mahallesindeki Türbesinin alnına da Osmanlıca olarak yazmışlardır.Bu yazının olduğu türbesinin fotoğrafı Trabzonda ençok eseri olan Osmanlı Padişahı Sultan Abdu’l-Hamid Hanın Yıldız Sarayı Albümünde de vardır. “Rûm” kelimesinin ilmen “ANADOLU” manasına geldiği Halil Ethem beyin “Trabzonda Osmanlı Kitabeleri “ adlı Osmaniye Kütüphanesindeki 3100 numarada kayıtlı eserinin 2. Cildinin 353 sahifesinde mevcuttur.Yani,eskiden Romalıların yönettiği Anadolu toprakları bu isimle anılmıştır.Osmanlı padişahlarına tarih kitaplarında “SULTANURRÛM “ denilmesi Müslüman ve Türk olmadıklarını mı gösteriyor?Yoksa Andolu hükümdarı olduklarını mı?İkisini de ifade etmektedir.
4-Rahmetli Sultan: Bu tabir Trabzon Ermenilerinden olan ve de 1817-1819 senelerinde “Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası” adlı kitabı yazan Tarihçi P.MinasBıjışkyanın kitabındaki ilmî hürmet tabiridir.
Ayşe Gülbahar Hatunun ilmi kimliği bütün kadınlara örnektir.Çünkü: ilmen de müstesna ve muhteşem bir kadındı.Temizliği ,bahçeyi,gülleri çok sverdi.BugünküAtaparkı Güllü bir kabristan yapmıştı.Toplumcuidi.Trabzona gelince oğlu Yavuzun O’na bağladığı maaşı da yoksullara,mağdurlara,hastalara ,Kur’ân-ı Kerîm hizmeti yapanlara ilim merkezlerine dağıtırdı.O zamanki Trabzon hudutları Batum’’dan Kastamonu’ya kadar olduğu için bugün bu geniş sahada Vakıfları ve oralara yaptığı hizmetleri bilinmektedir.Meselâ Rize Gülbahar Hatun Vakıfları gibi.Çok zekât ve sadaka verirdi.Çok kitap okurdu..Zamanının yabancı dilleri olan Arapça,Farsça, Rumcayı çok iyi biliyor,konuşuyor ve de yazıyordu.Çok iyilik ve yardımsever bir kimse idi.Herkes O’nun bu olgun kimliğine ve kişiliğine gıpta ederdi.Onun bu resmî ve özel Osmanlı Müslüman Türk kimliği 22 Ciltlik Osmanlıca Sâlnamelere de geçmiştir.Fakat o zamanki Osmanlıca kitapları sonradan tercüme edenlerlerden bazıları Osmanlıcada “Kef“harfinin Nûn-u Farisi okunduğunu bilmediklerinden Tonyanın “Kadir Alanı” denilen yaylasını “Kadir Alak “ yaylası şeklinde yanlış tercüme ettikleri gibi;Ayşe Gülbahar Hatunun rumcabilmesinden,Türbesindeki yazıda “Bânuy-ı Rûm “ denilmesinden ,Rûm kelimesinin ,Romalıların işgal ettiği Anadolu toprakları manasına geldiğini bilmediklerinden Ayşe Gülbahar Hatunu Sâlnâmelerin bazılarının tercümesinde Maçka ve Vakfıkebir Rum kızı şeklinde Türkçeye yanlış tercüme etmişlerdir.Bunlar ilmen mutlaka düzeltilmelidir.Aynı kimseler Fatihin eşi Gülbahar Hatunla ,gelini Ayşe Gülbahar Hatunu bile karıştırmışlardır.Bu durumlara da okuyucular dikkat etmelidirler.Ne yazık ki Osmanlının en itibarlı kadını olan ve Trabzonda medfun bulunan,bütün dünya Müslümanlarının ve turistlerin gelip ziyaret ettiği bu Müslüman Türk anasının kimliğini Trabzonlular bile hakkıyla bilmiyorlar.Bu yazıyı da asıl bu nedenle yazdık ve bilgilerinize arz ettik.Umarız makbûle geçer.
AYŞE GÜLBAHAR HATUNUN KUR’ÂN-I KERÎM HADİMİ OLARAK TRABZONDAKİ
HAYATI VE HİZMETLERİ
Ayşe Gülbahar Hatun Trabzonda gelmiş geçmiş kadın âlimlerin en büyüğüdür.Molla kadınlardandır.Molla ilimde en az yüz ilim bilen âlimlere verilen bir ünvandır.Siyasî molla tabiri İrandaki tabirdir.Gayri Müslimlerden ihtida edip geçenlere ise “monla” denir.Trabzon kabristanlarında birkaç asır öncesinden kalma Osmanlıca kitabeli bir çok Molla kadın vardır.Bunların hepsinin rehberi Ayşe Gülbahar Hatundur.
Fâtih Sultan 2.Mehmet Han15 Ağustos 1461’de Trabzonu fethetmişti.İlk Trabzon Valisi Gelibolu Sancak beyi ve Donanma komutanı Kâzım beyi Trabzon Valisi yapmıştı.Ondan sonra çok önemli kimseler Trabzon valisi olmuşlardır.Bunların tamamı Trabzon Valiliği tarafından kitaplaştırılmıştır.Cumhuriyet dönemi valileriyle birlikte sayıları 330’u bulmuştur.Trabzonun fethinden yirmi 20 sene sonra 1481 de Fâtih vefat edince oğlu 2. Bayezit Han,İstanbula yerleşti.Ve babası Fâtihin yerine geçti.Padişah oldu.Amasya Sancak beyliğine ise Şehzade Alemşah vali oldu.Yavuzun ağabeyi Ahmet ise Boluda,ikinci ağabeyi Korkut Manisa da Sancak beyi olmuştu.Yavuza ise Trabzon Sancak beyliği uygun görüldüğünden O da Trabzon Valisi oldu. 1489-1512 yılları arasında tam 23 sene Trabzonda valilik yaptı.İşte Ayşe Gülbahar Hatun devamlı O’nu takip ettiğinden 1490 yılının Mayıs ayında ,yani 9 dokuz sene sonra Ayşe Gülbahar Hatun Trabzona gelmiş oldu.Gelirken de Vakfıkebir sahilinde onu getiren gemi fırtınadan batma tehlikesi geçirmiş,geminin kaptanı ve komutanı Cafer Paşa gemiyi batmaktan ve Ayşe Gülbahar Hatunu boğulmaktan kurtarınca;bu kurtuluş anısına karaya çıktığı Vakfıkebir sahilinden ,o zamanVakfıkebire bağlı olan Beşikdüzü Yobol limanı kalesi sahilinden karaya çıkınca Büyük Liman denilen O ilçeyi “BÜYÜK VAKIF “ manasında “Vakf-ı Kebir “ olarak tescilletmiştir.Cafer Paşaya da ödül olarak bir köyü tapulamış,adına “CAFERLİ” köyü denilmiştir.Bu köyün bir de “CAFERLİ YAYLASI “ da vardır.Düzköy(Haçka=Haçuka) üzerinden Maçka(Maçuka) Boğaç Han yaylasına,Fesitval alanına giderken hep oradan geçmekteyiz.
Ayşe Gülbahar Hatun Trabzona geldiği 1490 yılından Trabzonda vefat ettiği 1505 yılına kadar yaklaşık on beş senede Trabzonda çok büyük işler başarmıştır.Fâtihten kalan ve kendi yaptıklarıyla birlikte otuz altı olan bütün vakıfların umûmî başkanı olmuştur.Bir bayanın ilmen 36 vakfa başkanlık etmesi Trabzon için değil,Türkiye için bile bir rekordur.Hatta bir dünya rekorudur.Bugün erkekler bile 36 vakfa başkanlık etmeleri ilmen mümkün değildir.Bu, eskiden Batum’dan Kastamonu’ya kadar olan geniş Trabzon vilâyetini bir valinin yönetmesine benzer.Bugün bu hudutlar içinde Batum,Rize,Artvin,Gümüşhane,Trabzon,Giresun,Ordu ve Samsun Vilâyetleri vardır.Bugün Vakıflar Genel Müdürlüğü Trabzonda sadece bir Vakfı bile hakkıyla korumaktan ve yönetmekten aciz kalabiliyor.Öyle ki ;Otuz altı Vakfa başkanlık eden Ayşe Güllbahar Hatun adına bu gün Trabzonda kadınları temsilen Vakıflar Genel Müdürlüğü bile bir “Ayşe Gülbahar Hatun Vakfı” kuramamıştır.Fakat bu mutlak kurulmalıdır.Çünkü: bugün Trabzonda yirmiden fazla kadın derneği vardır.Trabzonu değil Türkiyeyi ve tüm İslâm âlemini temsil eden bu Trabzon Vakıflar Başkanı bayanı n şahsında bütün Trabzon kadınları bir teşkilât altında resmen toplanarak ürettikleri ürünleri,sanatları ve kimliklerini de daha iyi değerlendirirler.
Bugün adına Trabzonda iki tane GÜLHAHAR HATUN MAHALLESİ vardır. Birinin adı “BÜYÜK İMÂRET” diğerinin adı “KÜÇÜK İMÂRET”tir. Ayşe Gülbahar Hatun 1505 ylında vefat edince o zaman Trabzon Valisi olan oğlu Yavuz anası adına bir türbe yaptırmıştır.1512 ylında padişah olunca da bir de bugünkü “Ayşe Gülbahar Hatun Camii Şerifi”ni ilâve yaptırmıştır.Osmanlıca Trabzon Sâlnâmelerine göre Sümelâ ve Santa manastırları bile Ayşe Gülbahar Hatun Vakfıdır. Bu vakıfın hizmet boyutlarının başında Kur’ân-ı Kerîm hizmetleri gelir.Yetişen Trabzon hafızları öğünden beri Türkiyenin her tarafına dağılmaya ve hizmet yapmaya devam etmektedir. Şimdi başta Hafızlık hizmetleri olmak şartıyla Trabzonda bizzat başında bulunarak yürüttüğü hizmetlere bir göz atarak onları hatırlayalım:
Burası bir külliyle idi.Yani bir medeniyete ne lâzımsa burada var idi.Şu ünitelerden oluşmuştu:
1-Medrese 2-Cami 3-Hamam 4-Aşhane 5-Yatakhaneler6-İmaret 7-Mektep 8-Darü’l-Kurra 9-Fırın 10-Misafirhane11-Han12-Zaviye13-Vakıf yönetim bürosu14-Türbe 15-Çeşme 16-Şadırvan 17-Kütüphane
Burada Ayşe Gülbahar Hatunun Gül bahçesinin bir kısmı Osmanlıca dev mermer kitabeleriyle doluydu Kadri Paşa,Yusuf Ziya Paşa ,Âsım Paşa ve Çarşı Camiini yaptıran Hazinedarzade Osman Paşaların kabirleri ve türbeleride burada idi.Nevar ki ,Bu külliye 1923-24 yıllarında tasarlanan,fakat 1937-38 yıllarında uygulamaya konulan “Mezarlıkları şehir dışına atma kanunuyla yok edilmişlerdir.Uygulması 1937-43 yılları arasındadır.Bir kısmının sahiplerine resmî yazılı ilân yapılarak gelip almaları istenmiş,sonra bu Külliye ve içinden tarih İpek yolu geçen tarihi mezarlık da yok edilmiştir.İşte adı geçen Valilerve kabristanın eski tarihî hali.
Türbenin içerisindeki Ayşe Gülbahar Kabri
Caminin kuzey cephesinde,Saf sûresinin 13. Âyet-i Kerimesi vardır.Manası:”ALLAH KATINDAN BİR YARDIM VE YAKIN BİR ZAFER VARDIR”
Ayşe Gülbahar Hatun Vakfına bağlı yerler pek çoktur.Vakıf camiyle birlikte 1259(1843) tarihli Vakıf defterinin 2-26-30-39 sayfalarında kayıtlıdır .Buna göre.bu Vakıf ve gelirleri 209 parça mevkufattan,118 Parça köyden,30 aded yayladan oluşmakta idi. Vakf-ı sağîr denilen Yomra yaylaları,32 Kıtalık Maçka Yukarı Mescid yaylaları da bunlara dahildir.H.1258(M.1842) tarihli vakıf defterlerinde de bunlar mevcuttur.Vakfın gelirleri o günün parasıyla 77.422 kuruş idi.Giderleri ise 13.436 kuruş idi.Bu para çok büyük bir paradır.Çünkü:O zaman Osmanlı altın ve gümüşü para olarak kullanıyordu.Dünyada Osmanlı gibi altın ve gümüşü para olarak kullanabilen bir devlet henüz çıkmamıştır.Bu Vakfın 1234(1818) tarihli Fermanı da mevcuttur.Trabzon müftülüğü ile irtibatlı çalışan bu vakıf,aslında Fatih ve 2. Bayezit devrinde kurulmuştur amma Evliya Çelebiye göre 920(1514 ) tarihinde Gülbahar Hatundan sonra yeniden düzenlenmiştir.
Ayşe Gülbahar Hatun Trabzonda Ahiliğin de bayan kurucularındandır.Trabzonun fethinden yüz sene önce tâ Orhanbey zamanında Trabzonagelen ve Boztepe’ye yerleşen ve orada cami ve Türbesi olan Ahi Evren dedenin Trabzondaki kimliğine de sahip çıkmştr.Tarihçi Yazar M.Necati Sepetçioğlunun 1976 yılında yazdığı” YAVUZ SELİM AĞLIYOR” adlı kitabına bu ismi vermesinin asıl sebebi bu Yavuzun anasının külliyesinin yok edilmesidir.Bu Külliyenin yıkılışına Haçkalı(Düzköylü) Hoca Efendi ve müridi Remzi Efendi karşı çıktı.Fakat Bölge Valisi ve Bölge müfettişi Tahsin Uzer işçilere yıktırmakta ısrar edince ve işçiler de karşı çıkınca kendisi Külünk kazmasını alıp vurmaya kalkışınca Tahsin Uzer felç olmuş,O zaman Trabzon Belediyesinde görevli olan,hatta Atatürk’e de ilk gelişinde kahve sunan adam olan rahmet l Şevket Çulhanın Trabzon Belediyesinde Kültür Araştırma Kurulunda 1986-90’lı yıllar arasında bize anlattıklarına göre ;Samsuna,Ankaraya ,İstanbula ,hatta Parise götürülmüş.Kurtulamayarak ölmüştür.Bu Ayşe Gülbahar Hatun ve Fatih Vakfı eserleri 1927-1938-1949 ve 1960’lı yıllarda birkaç defa saldırıya uğramıştır.Bu nedenle Trabzondaki Kur’ân-ı Kerîm eğitim ve öğretimi birkaç kez sekteye uğramıştır.Fakat bunlara rağmen Yavuz ve Kanunînin en büyük Valisi olan İskender Paşanın camisi kabri ile Selimoğulları ve İskenderoğulları sülâlesi bile Trabzondadır.Dernekleri bile kurulmuştur.TrabzonT.C.Başbakanlık Diyanet teşkilâtının bir çok resmî Kur’ânı-ı Kerîm Kursu teşkilâtı Kur’ân-ı Kerîm hadimliğine devam etmektedir.Rahmetli Şevket Çulha ağabeyin bu konuda bize söylediği en önemli söz”UZER ÜZDÜ BİZİ” sözüdür.Ayşe Gülbahar Hatunun Külliyesindeki medresede en başta Kur’ân-ı Kerîm ilimleri,Kıraat,Tecvit,AşereTakrib,Tefsir dersleri okutuluyordu.Edebiyatla Fen ilimleri de okutuluyordu.1758 ve 1771 yılları arasında Ayşe Gülbahar Hatun Vakfının mütevellisi Trabzon Valisi Vezir Süleyman paşanın emriyle Hacı Salihzade Hasan Ağa idi.1937-1941 yılları arasındaki Trabzondaki Tahsin Uzer icraatlı tarih ve kültür katliamı olaylarına o zamanki GülbaharHatun Mahallesi halkı ile,cami cemaati,İmam ve müezzinleriyle burada yetişen hafızlar ve âlimler de şâhit olmuşlardır.Gülbahar Hatunun kayıtlara geçen en büyük vasiyeti Trabzonlulara ve bütün insanlara şudur:
“ SAKIN OLA Kİ VAKIF MALININ BİR DİRHEMİNE BİLE EL SÜRMEYİNİZ.ALLAH KATINDA ZELÎL OLURSUNUZ.ÇÜNKÜ VAKIF MALI YETİMLERİN İLİM EHLİNİN GELECEĞİ İÇİN YEGÂNE TEMİNATTIR”Dilden dile gelen menkıbelere göre,eskiden Ayşe Gülbahar Hatun türbesinde sekiz şamdan bulunurdu.Dördü doğu,dördü Batı tarafta idi.Demekki her penceresinde iki şamdan vardı.Elektrik geldikten sonra Elektrikler kesilince mumlar yakılırdı.Bir Ramazan gecesi türbesinde seher vakti yanan mumları çalmaya kalkışan bir vatandaşın başına korkunç olaylar gelmiş,söndürdüğü mumlar aniden yanmış,türbenin kapısı kilitlenmiş,İmam Sabah namazından sonra onu orada bayılmış bulmuş,başına gelenleri imama anlatmış,tövbekâr olarak oradan uzaklaşmıştır.1916- 1918 yılları arasındaki Rus işgalinde Rusya’ya dört gemi tarihi eser kaçırılmış,bunların içinde Ayşe Gülbaharın kabrinin Yeşil örtüsü de vardır.Bu üç gemiden birinin battığı da işgal tarihi ve Trabzon tarihi kaynaklarına geçmiştir.Yüksek Mimar Sedat Çetintaşın raporlarında da bellidir.
Ayşe Gülbahar Hatun kendi gibi yetiştirmeye çalıştığı Kamer Sultanla(KAMERŞAH da denir) Şehzade Salihin mermer Sandukaları da Trabzon müzesindedirler.Kamer Sultanı çok severdi.Vefatında başına Kur’ân-ı Kerîm okumuştur.Kamer Sultanda okuduklarını mırıldanarak can çekişirken tekrar etmiştir.Enbiya Sûresinin 35.Âyet-i Kerimesine gelince son nefesini vermiştir.Bu âyet-i Kerime:”HER NEFİS MUTLAKA ÖLÜMÜ TADACAKTIR” Âyet-i Kerîmesidir.Kamer Sultanın vefat tarihi 1503’tür.
Ayşe Gülbahar Hatun hem hâfız ,hem mücahit,hem sanatkâr,hem âlim,hem de veliye bir kadın olduğu için vefatından sonra türbesinde her Cuma gecesi kabrine bir ışık huzmesi indiği menkıbelere geçmiştir.Yatsı vakti olan bu olay iki saat sürdüğü nakledilmiştir.Yavuzun hocalarından olan o devir âlimlerinden Said Mervî bu olayın Kur’ân-ı Kerîmdeki “Evliyalar için zikredilen”ONLAR ÖLÜ DEĞİLDİRLER” hükmüne dikkat çekerek” BU NÛR O’NUN KABRİNE NAZAR EDEN MELEKLERİN TEVECCÜHUDUR.YATSI NAMAZINDAN SONRA BU CAMİDE YAPILAN SOHBET VE ZİKİRLER İLE KUR’ÂN-I KERÎM OKUMAK ZİYAFETLERİNE AYŞE GÜLBAHAR HATUNUN RUHU DA MELEKLERLE KATILMAKTADIR”şeklinde açıklamalar yaparak halkın suallerini cevaplamıştır.Fakat ,bu görüntüler 1520 senesine kadar devam etmiş. Yani yirmi sene.Yirmi sene sonra niçin aniden kesildiğini soran cemaate Yavuz’un diğer hocalarından Şeyh İzzet Efendi gördüğü bir rüya ile cevap vermiştir.Meğer eskiden Ayşe Gülbahar Hatunun mezarında İstanbul Topkapıdaki gibi senelerce Kur’ân-ı Kerîm okunurmuş..Zamanla hafızlar hem gösterişe kaçmışlar ve hemde Kur’ân okuma işine son vermişlerdir.Şeyh İzzet Efendiye rüyasında Ayşe Gülbahar Hatun :”IŞIĞIMI VE NÛRUMU SÖNDÜRDÜNÜZ.ARANIZA FİTNE GİRMİŞ.OKUDUĞUNUZ KUR’ÂN-I KERÎM VE YAPTIINIZ ZİKİRLER DE SAMİMİ OLMAKTAN ÇIKTINIZ.BU HALİNİZİ DÜZELTMDİKÇE BENİM NÛRUM MAHŞER GÜNÜNE KADAR KESİLMİŞ OLACAK” dediğini Yavuza aktarmış.Yavuz öyle üzülmüş ki ışık hüzmesi inişi üç sene daha devam etmiş.NaimaTarhinde bu duruma yer verilmiştir.
Ayşe Gülbahar hatunun Vakfında çok âlim yetişmştir”.Kara Abalı” lakbıyla anılan Müsevvidzade Süleyman Efendi,Mahmud efendi ve Hacı Pîr efendi bunlardandır.Vakıf gelirleri nin çoğu buradaki ilim adamlarının yetişmesine harcanırdı. Yetişen âlimler Yurdun her tarafına dağılırdı. Burada okunan dersler arasında medrese olduğu için Fen ilimleri de vardı Hadis,Fıkıh Kelâm gibi dini ilimler daima Kur’ân-ı Kerîmin gölgesinde idiler.
İSTANBUL VE AMASYA’DAN AYRILIP TRABZON”A GELDİKTEN SONRA ONU YETİŞTİREN HOCALARINA HASRETLE YAZDIĞI İKİ MANEVÎYAT ŞİİRİ
BENİ SULTANIMDAN AYIRDIN FELEK
Dâd elinden kime idem şikâyet?
Beni sultanımdan ayırdın felek.
Ne gözde uyku var,ne tende rahat;
Beni sultanımdan ayırdan felek.
Bî vefâ köhne zen değil mi adın?
Âkıbet âlemde kime yaradın?
Netsen gerek dahi nedir muradın?
Beni sultanımdan ayırdın felek.
Bu aşkı isterse vasl-ı Habîbi;
İbtida derd-ü gam olur nasibi.
Komadın halinde bu ben garibi;
Beni Sultanımdan ayırdın felek.
Bana bu tenhâyı mesken eyledin;
Hemdemimi âh u sivan eyledin.
Didemi âleme külhan eyledin.
Beni sultanımdan ayırdın felek.
EKSİK DEĞİL
Mübtelâyım,hatırımdan fikr-i yâr eksik değil;
Görmeyeli mâh cemâlin âh-u zâr eksik değil..
Çeksem,el kılsam ferâgat,aşk beni rahat komaz;
Bir hoş sevda yolda ,çile kalpte ,nâr eksik değil..
Ger bulayım der isen cihân içre devleti;
Ehl-i dil kâmiller ile kâim ey sohbeti.
Câhil-ü nâdân ile ger ider isen ülfeti;
Yâ elinden,yâ dilinden bir zarar eksik değil..
1490’lı yıllarda yazılan bu şiirler Trabzon meydanlarına takılacak güzelliktedir.
Bazılarına göre bu şiirler hocasına, bazılarına göre eşi 2.Bayezid Handan uzak olduğu zamanlara,bazı kimselere göre ise İstanbuldan yanına Trabzona geldiği oğlu Yavuza olan hasretine aittir.Hangisi olursa olsun en iyisini (niyetini) Yüce Allah bilir.Yani hepsi güzel.Bize lâzım olan burada cahillere ve cehalete dikkat çekerek erenlerle aynı kulvarda giderek İslâma hizmet etmeyi tavsiye etmesidir.Kendisinin bu yolda çok çile çektiğini dile getirmesi ve Allah ve peygamber yolundaki çileye daima hasret kaldığını ifade etmesi nekadar bilgili ve olgun bir maneviyat kadını olduğunu göstermektedir.En kötü ayrılığın ve adaletsizliğin Allah yolundaki aşktan olan mahrumluk olduğuna dikkat çekerek bu durumlardan şikâyet etmekte ve davasının ,çilesinin vüslatını istemektedir.Köhne vefasız bir kadın zannedilmenin hiç hoş olmadığını vurgulamakta ve bütün kadınları Allah yoluna hizmete çağırmaktadır.
S O N U Ç
Trabzondaki ve tüm Osmanlı yönetimindeki coğrafyada Kur’ân Hadimlliği açısından Ayşe Gülbahar Hatunun Trabzon hudutları içindeki vakıflarında yetişen Kur’ânHadimlerini,hafızları,kurraları toplarsak binlerce kaliteli yetişmiş insan ortaya çıkmaktadır.Bunlar Osmanlıca mermer mezar kitabelerinde bile bellidir.Neyazık ki Trabzon Belediye Başkanlarından Trabzon tarihi kabristanlarını temizleten ve Trabzon Belediye tarihini hazırlatan Sn Orhan KARAKULLUKÇU bey olduğu; bu kitâbeleri Blediye Başkanı ve bugünkü ANADER Genel Başkanı Sn.Âsım AYKAN bey tarafından bir açık hava müzesi halinde Trabzona kazandırıldığı halde ;Ayşe Gülbahar Hatun türbesi çevresindeki mezar kitâbeleri iki binli yıllardaki Belediye başkanları tarafından oradan sökülüp atılmış,bugün nerede oldukları meçhuldür.Fakat görüntüleri arşivimizde mahfuzdur.Bazılarını Trabzon müzesine götürdüklerine dair bir haber aldık.Çünkü:hepsi kapalı müzeye sığmaz.
Fâtih ,2.Bayezid HanYavuz,Kanunî ,çok büyük padişahlar amma onlar Trabzonu asıl Kur’ân-ı Kerimle Trabzon yapmışlardır.Trabzonun asıl muhafazakârlık ve kahramanlık asaleti buradan gelmektedir.Araştırmacı yazar olarak bunu bana ilk olarak Arsin Kaymakamı olan ve bana Sultan Murat yolundaki “Bayrağın Gölgesindeki Şehit “ kitabını yazdıran , Perşembe,Kaman,Kayseri Pınarbaşı başarılı kaymakamılkarından sonra bugün Ankara Keciören Kaymakamlığını yapan Sivaslı Abdullah KÜÇÜK bey olmuştur.Sonra Anader’inde Trabzondaki bu müstesna ve muhteşem hizmeti Türkiyenin en önde gelen yönetmenlerinden Halil DEMİRCi beye belgesel yaptırıp bizlere de ilim ehli olarak kurduğu kurul ile resmi bir proje halinde kitaplaştırırken Trabzonlu olduğumla bir kerre daha cân-ü gönülden iftihar ettim.Bu nedenle bütün Kur’ânHadimlerinininAzîz hâtırasına bu çalışmamı ithaf ettiğim gibi bütün Trabzon kadınlarına örnek olan Ayşe Gülbahar Hatunun aziz hatırasına ithaf etmekle de daha çok bahtiyâr oldum. Dilerim Âhirette de O’na lâyık hadimler olarak biz de Kur’ân hadimliği sevabından kazananlardan oluruz.Dikkat edilirse Ayşe Gülbahar Hatunu resimleyen K.T.Ü ressam öğretim üyelerinden Ceyhan Murathanoğlu Gülbahar Hatun Camii mihrabındaki çiçek görüntülerini hiç görmeden kalp gözüyle Ayşe Gülbahar Hatunun yaşmağına bir Kur’ân Hadimi ve Trabzon kadın âlimlerinin önderi olarak aynen geçmiştir.Bu ne güzel tevafuktur.?
Kendisine gönlüdeki Kur”ân-ı Kerîm aşkı nedeniyle cân-ü gönülden teşekkür ederken Ayşe Gülbahar Hatunun Kur’ân hadimliğini bana yazmayı nasip eden Yüce Allaha nihayetsiz hamd-ü Senâlar,Rasülüne nihayetsiz Salât-ü selâmlar olsun.Bizleri ve bundan sonraki nesillerimize de onlar gibi Kur’ân hadimleri hizmetine devam etmeyi nasip etsin.(Âmîn)
MUSTAFA YAZICI
K.T.Ü.İLÂHİYAT MESLEK YÜKSEK OKULUNDAN
EMEKLİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ
KAYNAKLAR
1-Maraş Tarihi,Dç.Dr.İlyasGökhan,Ukde Yayınları
2-Trabzon Evliyaları ,MustafaYazıcı,Trabzon Belediyesi Yayını,Eser Ofset 1995-Trabzon
3-Profesör Muharrem Ulusoy,Ayşe Gülbahar Hatun Şiirleri,1994-Trabzon.
4-Ayşe Gülbahar Hatundan iki şiir,MustafaYazıcı,Karadeniz Gazetesi,15 Ekim 1994
5-Osmanlı Sarayında Hanım Şâirler,ProfesörDr.Şükrü Elçin,1987
6-Meydan Larousse,C.2
7-Padişahların Kadınları Ve Kızları ,M.ÇağatayUluçam,Türk tarih Kurumu Basımevi,1992-Ankara
8-Trabzonda Türk İslâm eserleri ve Kitâbeler,MuratYüksel,Trabzon Valiliği ve Trabzon Belediyesi Yayınları,C.1-2
9-Devletler Ve Hanedanlar,Türkiye-1074;Yılmaz Öztuna,C.2 Kültür Bakanlığı Yayınları,Nu:1101,Kaynak Eserler dizisi,No:18,Başbakanlık Basımevi,1969-Ankara
10-Şâkir Şevketin Trabzon tarihinden Sayfalar Ve Şevketnâme-i Osmanisi,MuratYüksel,Trabzon Belediyesi Yayını.
11-Fetihten Kurtuluşa Kadar Trabzon Tarihi,MahmutGoloğlu,Kalite Matbaası Ankara-1975
12-Trabzon Tarihi ,Şâkir Şevket,C.1,mran Matbaası,1877-İstanbul
Karadeniz kıyıları Tarih Ve Coğrafyası,P.MinasBıjışkyan,Edebiyat Fakültesi Basımevi,1969-İstanbul.
13-TRABZON,Dç.Dr.Haşim Karpuz,kültür Bakanlığı Yayınları,No:1127,mas matbaacılık,1990-Ankara
14-Osmanlıca Trabzon Vilâyet Sâlnâmesi C.22(1906)
15-Vakfıkebr Ekmek Festivali,Mustafa Yazıcı ,Eser Ofset,2007-Trabzon
16-Trabzonda Ayşe Gülbahar Hatun ve Ayşe Gülbahar Hatun Mahallesi,Hikmet Mısır(Ayşe Gülbahar Hatun mahallesi Muhtarı)2013-İstanbul
Dulkadiroğlu Hanedanının bir evladı olarak bu çalışmanız için teşekkür eder,saygılar sunarım.Ayşe Gülbahar Hatun halamızın mekânı cennet olsun.
Ahmet DULKADİROĞLU
10-03-2021 11:27