ABDÜLHAMİT’İN BIRAKTIĞI YERDEN…
Hac, dini bir görevdir. Mali ve bedeni bir ibadettir. İslâmın beş temel şartından birisidir. Dünyanın her tarafından müslümanlar belli günlerde Kâbe’yi ziyaret ve tavaf ederler. Yüzyıllar içinde buna bağlı hac gelenekleri oluşmuştur. Her ülkede, her bölgede olduğu gibi bizde de hac görevinin yerine getirilmesi ile ilgili oluşan gelenekler kültür dünyamızdaki yerini almıştır.
Hac ziyareti kültürü kapsamında sadece Mekke ve Kâbe yoktur. Anadolu’dan, Kafkaslardan, Balkanlardan yola çıkan Müslümanlar, gidiş güzergâhlarına göre Konya’daki Mevlâna’yı, Urfa’daki Balıklı Gölü, Suriye’deki ve Irak’taki bazı mekânları ziyaret ederek ilk kıble olan Kudüs’e ulaşırlar; Kudüs’ten sonra Medine’deki Peygamberimizin kabrine ve daha sonra Mekke’ye yönelirler. Daha doğrusu eskiden böyle yaparlardı...
O zamanlar savaş ve çatışmalardan kaynaklanan yol güvenliği sorunu yoktu; çoğu kişi karayolunu tercih eder, görülmesi gereken bütün önemli dini merkezleri ziyaret ederlerdi. Ama uzun yıllardır artık kara yolu kullanılamıyor. Dolayısıyla Müslümanlar uçaklarla hac bölgesine taşınıyor. Zamanı kısıtlı olanlar için hava yolu daha uygun olmakla birlikte bugün zamanı olanlar için karayolu tercihi de olabilmelidir. Böylece kültür ve etkileşim yoluyla ülkeler ve insanlar birbirine daha kuvvetli bağlarla bağlanırlar. Yani bağlanmalıydılar. Maalesef bundan böyle karayolu seyahati tamamen imkânsız hale gelmiştir.
Maalesef oldu!
19/09/2017 tarihinde kaleme aldığımız ve Günebakış Gazetesi’nde yayınlanan bu yazımızda -üzülerek ifade etmeliyim ki- sanki bu günler içimize doğmuş!
Ortadoğu’daki gidişata bakılırsa Kudüs’teki mabetlere girişin, hatta Kudüs’e gidişin imkânsız hale geldiği gibi,bir gün Mekke ve Medine’ye giriş de, gidiş de benzer şekilde imkânsız hale gelebilir. Yani “Hristiyan–Siyonist Batı çalışma ittifakı” karar verdiği gün bunu hemen başlatabilir! Böyle olmayacağını kimse garanti edemez! Demiştik ve maalesef oldu! Biz savaşları kastetmiştik ama virüsten oldu!
Oysa işe Abdülhamit Han’ın başlattığı yerden başlamalıydık. Hicaz demiryolunu her türlü engellemelere rağmen yapmayı başaran Abdülhamit’in Osmanlı politikalarının bugün tekrar aktif hale getirilmesi gerekir. Hicaz bölgesine yüksek hızlı tren ve otoban yollar bugüne kadar yapılmış olmalıydı. Şartlar; çatışmalar ve diğer sebepler nedeniyle bu iş için artık uygun değil.
Geçmişte de Batı’nın aramıza soktuğu Arap düşmanlığı/Türk düşmanlığı politikaları buna engel olmuştu. Bugün İslâm dünyasını birleştiren üst kurum halifelik yok, mekanları birleştiren, kültürleri yaklaştıran ve kaynaştıran oto yollar yok, ekonomileri güçlendiren ticaret ortaklığı yok… Ama her bir petrol devi Arap ülkesi ile sömürgeci Batılıların ilişkileri en üst düzeyde…
Burada sizce Türkiye’yi yüz yıldır uyutan, petrol ve doğalgaz bölgesine erişimini engelleyen bir cinlik, bir hinlik ve politika yok mudur? Biz bunu anlamayacak kadar kör olamayız, olmamalıyız…
Anadolu’dan Hicaz’a ve Orta Asya’ya yüksek hızlı tren ve sekiz şeritli otoban çok geç kalmıştır ve acilen yapılmalıdır. Anadolu’nun merkez olması, var olması, güçlü olması için bu şarttır. Kültür bağlarının yeniden oluşturulması ve güçlendirilmesi, ticaretin ve turizmin geliştirilmesi buna bağlıdır ve çok gereklidir…
Türkiye’nin etrafı kan gölü… Bırakın ticaret yaparak güçlenmeyi savaş ve çatışmaların içine sürüklenmiş olan komşu ülkeler nedeniyle Türkiye’nin sırtına ağır bir yük binmiştir. Bu çatışmalar olmasaydı bölgeye yapılacak ihracat nedeniyle Türkiye ekonomisi bundan kat kat daha güçlü olurdu. Üstelik savaş sonucu bu ülkelerdeki Türkiye’nin önceden kalan alacakları da kayboldu gitti.
Tarihten beri Hıristiyan Batı kulübünün ve onun Siyonist ortaklarının bölgemizdeki bu “özgürleştirme!” ve “demokrasi getirme!” çalışmaları, tamamen Türkiye’yi kuşatma politikalarıdır. Türkiye’de hesaplar buna göre yapılmalıdır.
Abdullah GÜLAY AYVAZOĞLU
Yorum Yazın
Facebook Yorum